Dil ve konuşma terapisi, harflerin ve kelimelerin doğru bir şekilde ifade edilemediği, seslendirmelerin tam anlamıyla çıkarılamadığı durumlarda uzman dil ve konuşma terapisti ile birlikte yürütülen tanı ve tedavi sürecidir. Konuşmada normal olarak kabul edilenin dışında bir bozukluk olması, dil ve konuşma terapisi için bir terapiste gidilmesi gerektiğinin işaretidir.
Dil ve konuşma terapi hizmetine dahil olan birçok dil ve konuşma bozukluğu bulunmaktadır. Gecikmiş konuşma, dizartri, disleksi, afazi, artikülasyon bozuklukları, kekemelik, down sendromlu ve otizmli çocuklarda dil ve konuşma terapisi uygulanmaktadır.
Temelde üç yaşını geçmiş olan çocukların genel sağlık durumlarında bir sorun görülmediği takdirde dil ve konuşma terapisi hizmetinden yararlanabilmektedir. Ancak alıcı dil düzeyinin çocukta yeterli düzeyde gelişim göstermesi önemli bir özelliktir.
Dil ve konuşma terapisinde zamanında müdahale son derece önemli olmaktadır. Dil ve konuşma terapisi konuşması düzelmesi için zamana bırakılmış bireylerin terapisi değildir. Dolayısıyla da konuşma bozukluğu bulunan çocuğun mevcut durumunun aşılması ve konuşmasındaki pürüzlüklerin ortadan kaldırılması için dil ve konuşma terapisi kaçınılmazdır, elzemdir.
Çocuğun probleminin kabul edilmesi ve ebeveynler tarafından terapi sürecini başlatma kararı son derece hayati olmaktadır. Çocuk için dil ve konuşma terapisi nitelikli bir anlam ifade etmektedir. Çocuk için rahatlıkla kendini ifade edebileceği, sosyal ilişkilerinde daha verimli ilişkiler kurabileceği düşüncesine yaklaştırmaktadır. Bu nedenle de çocuğun kendine olan cesaretinin tazelenmesi ve özgüveninin yeniden dinamik bir hal alması dil ve konuşma terapisinin çocuk açısından önemini de açığa çıkarmaktadır.
Ebeveynler çocuklarının konuşma probleminin bekleyerek aşılmayacağı fikrini benimsemeleri daha etkin ve işlevsel süreçleri başlatacaktır. Üstelik çocuğun konuşmasının düzelmesini beklemek anne ve babalar için son derece stresli, kaygılı ve korku dolu günleri de beraberinde getirebilmektedir. Diğer yandan erken teşhis ve tanı, çocuğun konuşma problemini aşması için daha uygun bir zemin yaratacaktır. Kimi zaman da aileler çocuklarının bir dil ve konuşma probleminin olup olmadığını saptamakta güçlük çekebilirler. Böylesi durumlarda dil ve konuşma terapistleri öne çıkmaktadır.
Dil ve konuşma terapisti, çocuğunuz ile ilgili olarak değerlendirmeleri gerçekleştirdikten sonra ne gibi problemlerin olduğunu saptayarak çözüm planı çıkarmaktadır. Çözüm planları dil ve konuşma terapisinin bel kemiği niteliğindedir. Üstelik terapi süreci interaktif bir süreç olarak görülüp tarafların tam ve etkin katılımına bağlı olarak ilerlemektedir.
Dil ve konuşma terapisi kekemelik, damak yarıkları, yüksek damak, artikülasyon bozuklukları, gecikmiş konuşma, yaygın gelişimsel bozukluk, genetik ve nörolojik sebeplere bağlı olarak gelişen dil ve konuşma bozuklukları, beynin hasar alması sonucu oluşan konuşma bozuklukları, afazi, apraksi, yutkunma problemleri ve işitme problemine bağlı olarak gelişen konuşma bozukluklarının çözümü, dil ve konuşma terapisi aracılığıyla sağlanmaktadır.
Dil ve konuşma terapistleri çözüm odaklı çalışma prensibini benimsemelerinden dolayı terapi ihtiyacı duyan çocuk, kadın, erkek, hasta, yaşlı ve her bireye özel sahip olduğu konuşma bozukluğuna bağlı olarak çözüm reçeteleri sunmaktadır. Terapi plan ve programı bir çocuğa yönelik yapılmışsa farklı; afazili bir hastaya yönelik düzenlenmiş ise daha farklı olmaktadır.
Çocuklara yönelik dil ve konuşma terapilerinde ekseriyetle çocuğun yaşına uygun materyallerle işletilir. Çeşitli oyuncaklar, görsel ve işitsel malzemeler ve duruma göre terapistin devreye girmesiyle oyunlar oynamaktadır. Çocuklar ortalama 40 dakika süren terapilerde odaklanma konusunda problem yaşamaktadır. Odaklanmayı tekrar sağlamanın yolu ise çocuğun dikkatini ve ilgisini çekecek oyun ve oyuncaklardır. Çocuklar için geçerli olan bu süreç yetişkinlerde yerini başka bir plan ve programa bırakmaktadır.
Dil ve konuşma terapisi her ne kadar da iki kişiyi -terapist ve danışan- kapsayan görünüm sergiliyorsa da aslında özellikle ailenin katılımıyla üçlü bir sürece dönüşmektedir. Aile ile yapılacak olan bilgi alışverişi bireyin katılımını daha fazla sağlamakta ve çözüm için alternatif yaratımlar gerçekleştirmektedir. Bu açıdan aile ile yapılacak olan işbirliği son derece önem kazanmaktadır. Bilhassa terapiyi alacak olan çocuk ise ailenin katılımı çocuğu da motive edecektir; fakat işbirliği ailenin de terapilere katılacağı anlamına gelmemektedir.
Terapiler kişiye özeldir ve grup terapileri dahi tercih edilmez. Nitekim dil ve konuşma terapisi grup terapilerinden uzak kalmaktadır. Her kişinin konuşma problemi kendine özgü nüveleri barındırmaktadır. Bu sebeple de herkesin aynı derece ve şiddette dil ve konuşma problemi bulunmamaktadır.
İşbirliği noktasında dil ve konuşma terapistleri gerektiğinde psikolog, sosyal hizmet uzmanı, psikolojik rehber ve danışman, çocuk doktorları, okuldaki öğretmen ve Kulak-Burun-Boğaz (KBB) uzmanları ile iletişim halinde olabilmektedir. Dil ve konuşma terapisi bu noktada, çocuğun sadece dil ve konuşma problemini ortadan kaldırmaya yönelik çalışmaz. Çocuğun psikolojik, biyolojik, fizyolojik ve kimyasal bütünlüğünü sağlamaya dönük ihtiyaçlarının da sıralanmasını sağlamaktadır.
Dil ve konuşma terapisinin tedaviden ayrılan yönlerini ve terapi/tedavi ayrımını ___yazımızda___ bahsetmiştik.
Peki bu terapi nerelerde yapılmaktadır?
Özellikle çocukların da sıklıkla dahil olduğu özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri dil ve konuşma terapileri için başat konumdadır.
Diğer yandan terapistlerin özel ofisleri ve klinikleri, hastaneler ve dil ve konuşma terapisi odaklı çalışan kurumlar terapinin verildiği ana merkezlerdir.
Dil ve konuşma terapisi ihtiyacını saptamak ve çocuğun dil ve konuşma probleminin çözümü için terapiste duyulan gereksinimi belirlemek çoğu zaman ailelerin üstlendiği misyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysaki aileler kısmen geç davranmakta ve çözümün çocuğun büyümesine yani fiziksel gelişimine bağlamaktadır. Çocukta sosyal olarak iletişim ve dil problemi varsa, sesler, harfler ve kelimelerin çıkışında ve telaffuzunda sorunlar belirginleşmeye başladığında dil ve konuşma terapisi ihtiyacı da doğmuştur.
Dil ve konuşma terapisi , konuşmaya yönelik potansiyeli bulunan bireylerin terapi yöntemiyle potansiyelleri performansa dönüştürülür.
Dilden kaynaklanan bozukluk ile konuşma bozukluğunu birbirinden ayırmakta fayda vardır. Dil, konuşmayı gerçekleştirecek olan bilişsel süreçleri barındıran bir kavramdır. Konuşma ise daha çok bilişsel sürecin dışında gelişen ve somut olarak aktarılmak istenen bilgi, birikim, istek, talep, duygu durum yansımasını ifade etme biçimi ve sözel olarak ifade edilen parçalar bütünü olarak görülmektedir.
Dil ve konuşma terapisi, dil ve konuşma bozukluklarını önleme, engelleme, ortadan kaldırma ve konuşmayı standarta çekmek için yapılan profesyonel müdahaleleri kapsamaktadır.
Dil ve konuşma terapisi sürecini çoğu zaman manipüle eden terapistin kendisi olmaktadır. Dolayısıyla danışanın konuşma probleminin kökenini çözümlemek ve hangi türden konuşma bozukluğuna sahip olduğunu saptamak dil ve konuşma terapistinin önemli çalışmaları arasında yer almaktadır.
Bireyin hangi dil ve konuşma bozukluğuna sahip olduğunu belirledikten sonra yine kişiye özel müdahale varyansları geliştirilir. Müdahale biçim ve süresi, dil ve konuşma bozukluğuna bağlı olarak değişkenlik göstermektedir.
Eğitimsel, eğitsel ve çocuk bilimi olarak dil ve konuşma terapisi birçok bilimle işbirliği içerisindedir. Bu açıdan dil ve konuşma terapisi multidisipliner bir alan olarak bilinmektedir. Özellikle dil ve konuşma bozukluğunu saptayabilmek ve belirlenecek olan bozukluk için çözüm yolunun izlenmesi için kimi durumlarda doktorlara da psikologlara da ihtiyaç duyulmaktadır. Dolayısıyla tanı ve teşhiş için tıbbi destek dil ve konuşma terapistleri açısından son derece önemli olmaktadır. Özellikle de nörolojik problemlere bağlı olarak gelişen dil ve konuşma bozukluklarının tanısı ve teşhisi tıbbi desteği zorunlu hale getirmektedir.
Tanı ve teşhis konulduktan sonraki aşamada ise bireyin yaşı, cinsiyeti ve problem durumuna bağlı olarak birey merkezli seans süreci belirlenir. Bu süreç bireyin içinde bulunduğu durumdan bağımsız bir şekilde oluşturulmaz.
Öte yandan dil ve konuşma terapisi ile linguistik iç içe geçmiştir. Bireyin dil ve konuşma probleminin belirlenmesinin ardından, konuşmasının düzeltilmesine yönelik çalışmaların nereden başlanması ve nasıl ilerletilmesi gerektiği gibi konular linguistik içinde ele alındığı için dil bilimini bilmek dil ve konuşma terapistleri için elzem bir konudur.
Dil ve konuşma terapistinin dil bilimine dair yetkinliği danışanların da daha fazla faydalanmasına sebep olmaktadır. Afazili bir danışan ile yapılacak olan dil ve konuşma terapisinde dil bilimine bağlı kalarak nereden başlanacağı gayet iyi bilinmektedir. Öncelikle afazili danışanın konuşma probleminin şiddeti ölçülür. Harfleri ya da sesleri çıkarmakta güçlük çekiyorsa öncelikli olarak sesli harflerin çıkarımında terapi uygulanmalıdır. Aksi halde harfler tam anlamıyla çıkmadan kelime ifadelerinde bozulmalar meydana gelecektir.
Dil ve konuşma terapistinin, bir terapist olmasının ötesinde çocukla iletişiminde bir öğretmen, psikolog ve pedagog dahi olması beklenmektedir. Çocuğa karşı olan iletişimde ne kadar da terapi süreci uygulanmaya çalışılsa da kimi zaman yetersiz kalınmaktadır. Böylesi durumlarda terapistin daha hassas ve duyarlı bir noktada yer alması çocuğun rahatlamasını ve terapi için hazır olmasını sağlayacaktır. Çocuğun dil ve konuşma probleminin köklü olduğu durumlarda ise çocuğun içsel olarak sorunlar yaşadığı ve bu nedenle de psikolojik desteğe ihtiyaç duyması kaçınılmaz olmaktadır.
Dil ve konuşma terapisi ihtiyacı duyan birçok bireyde psikolojik problemler de söz konusu olabilmektedir. Bu psikolojik problemlerin temelinde ise kişinin kendisini tam olarak ifade edememesi ve bu durumun da içsel çöküntülere yol açması yatmaktadır. Hatta zaman zaman bu içsel çöküntülerin kaynağı olarak toplumsal dışlanma, suçlamalar, öteleme ve reddetme eğilimleri kişiyi psikolojik bunalımların içerisine hapsetmektedir. Bu açıdan bakıldığında böyle bir birey için, dil ve konuşma terapisi son derece hayati bir öneme sahiptir. Ancak kimi durumlarda ise kişinin psikolojik çöküntü hali terapi sürecinin işlemesi için engel teşkil edebilir. Özellikle gecikmiş konuşma, artikülasyon ve kekemelikte psikolojik etkiler çok daha fazla hissedilmektedir.
Dil ve konuşma terapisi en fazla çocuklara uygulanan terapi türü olarak bilinmektedir. Çocuklarda daha çok artikülasyon, gecikmiş konuşma, disleksi ve kekemelik alanlarında kendini hissettirmektedir.
Yetişkinlerde ise çocuklara nazaran daha az dil ve konuşma problemi görülmektedir. Özellikle normal yaşam skalasında nörolojik bir problemle karşılaşılmış ve beyin hasar almışsa dil ve konuşma problemi ortaya çıkmaktadır. Afazi olarak da adlandırılan felç durumu konuşmayı sekteye uğratabilmektedir. Dolayısıyla disleksi yetişkinlerde görülmeyeceği gibi afazi de çocuklarda çok az görülmektedir.
Daha önceden de belirttiğimiz gibi, dil ve konuşma terapistleri çocuklarla terapi süreçlerinde motomot bir terapi olgusunu değil etkileşimci bir terapi sürecini geliştirmektedir. Bu nedenle de çocukla dil ve konuşma terapisinde oyunlar oynanabilir, görsel materyallerle ve müzikli aletlerle terapi sürecine katkı sağlanabilir.
Artikülasyon problemi olan çocukların terapi seansları ise daha çok harf ve kelime odaklı ilerlemektedir. Artikülasyonda çocuğun sesi çıkarabilmesi için terapistin görsel olarak ağız, dudak ve diş hareketleri ile yansıtma yapması çocuğun daha fazla fayda sağlamasını olanaklı hale getirecektir.
Artikülasyon bozukluğu olan çocuklarda yutma, yuvarlama ve geçiştirme gibi durumlar sıklıkla gözlemlenir. Öte yandan oral-motor masajları ile birçok dil ve konuşma terapisti çocuğun ağız, yüz, dudak, damak ve dil kaslarına yönelik masajlar yaparak konuşmayı kolaylaştırıcı çalışmalar yapılmaktadır. Ancak dil ve konuşma terapistliğinde destekleyici nitelikte olsa dahi masaj yapmak yasal değildir; fakat çocuğun konuşmaya dönük farkındalığının gelişmesi için yapılan masajlar da etkili olmaktadır.
Harfleri eksik ya da yanlış söylemek, kelimeleri söylerken uzatma, tutuklanma ve tekrarlama, yutma sorunları, sesin istemsiz kısılması, çocuğun normal yaşına göre konuşmaması ya da geç konuşması, disleksi, dizartri, afazi, otizm ve down sendromlu bireylerin konuşma güçlükleri dil ve konuşma terapisi hizmeti almak için yeterli parametreler olarak görülmektedir.
Dil ve konuşma terapisinin ne olduğunun dışında ne olmadığı da önemli bir noktadır. Özellikle terapistin ebeveynler tarafından doktor olarak görülmesi dil ve konuşma terapisini de tedavi olarak adlandırmalarına neden olmaktadır. Oysaki dil ve konuşma terapisi bir rehabilite sürecidir. Değişim, dönüşüm ve yeniden yapılandırma süreçleri tedavi gibi köktenci değildir. Tedavi daha çok bir terapist eşliğinde değil; doktor eşliğinde gerçekleşir. Doktorlar gerekli gördüğü durumlarda ilaç takviyeleri ile hasta olan bireye tedavi uygulamaktadır. Dil ve konuşma terapistinin muhattabı ise bir hasta değildir, dil ve konuşma bozukluğuna sahip bir bireydir. Dolayısıyla bu sadece bir konuşma bozukluğudur, hastalık değildir.
İlgili diğer yazılar: