Gecikmiş konuşma gelişim çağındaki çocuklarda en fazla görülen dil ve konuşma bozukluğudur. Gecikmiş konuşmanın “gecikmiş” olarak tanımlamasının temel nedeni çocuğun kendi yaşıtlarıyla aynı derecede ya da benzer derecede dil ve konuşma yetisine sahip olmaması olarak değerlendirilebilir.
Bu noktada çocuk, kendi sosyal çevresiyle iletişim kurmada güçlük çeker ve kurduğu cümleler ile kullandığı kelimelerin bir bütünlüğü söz konusu değildir.
Gecikmiş konuşmada çocuk konuşma yetisini kaybetmiş değildir. Sadece mevcut konuşma girişimlerinin yetersizliği söz konusudur. Öte yandan gecikmiş konuşmanın gecikmiş olmasının başka alt sebepleri de bulunmaktadır. Özellikle de 18 ay sonrası bebeklerin konuşma için geçirmesi gereken aşamaların tam anlamıyla işlevsel bir şekilde geçirilmemiş olması veyahut çocuğun geçmişteki konuşma aşamalarından birinde kalması onu yaşıtlarından farklı bir konuşma gelişimi sergilemesine neden olmaktadır.
Gecikmiş konuşma her çocukta farklı türde açığa çıkabilmektedir; çünkü her çocukta aynı çevresel koşullar geçerli değildir. Bu açıdan bakıldığında gelişimsel olarak çocukların kendi benliklerini ve yaşam skalarını hazırlamaları da farklı seyretmektedir. Dil ve konuşma terapisti çocukta gecikmiş konuşmanın tespiti için bazı argümanlar kullanır. Ebeveynlerden elde edilecek olan veriler çocuktaki gecikmiş konuşmanın nüvelerini tespit etmede en iyi yardımcı kaynaklardır.
Gecikmiş konuşmaya sahip çocukların jest ve mimiklerini daha fonksiyonel bir şekilde kullandığı aşikardır. Kendini duygusal ve fikirsel olarak ifade etmede zorluk yaşayan çocuk el, yüz ve kol hareketleriyle kendini ifade etmeye çalışmaktadır. Sözel aktarımda zorlanan gecikmiş konuşmaya sahip çocuklar çevresel parametrelerden de doğrudan doğruya etkilenmektedirler. Kendini kelimeler kullanarak anlatmayı seçmek yerine daha çok tepkisel nitelik taşıyan tekme atma, vurma, bağırma ve depresif hareketler gecikmiş konuşmaya sahip çocukların genel özellikleri arasında sıralanabilir.
Günümüzde yetişkin bir bireyin başka bir bireye bir şeyler anlatmaya çalıştığında karşı tarafın anlamaması durumu kişide öfkeye neden olabilmektedir. Dolayısıyla gecikmiş konuşmaya sahip olsun ya da olmasın her birey anlatmak istediklerini karşı tarafa aktarmada problem yaşıyorsa depresif haller göstermemesi elde değildir.
Bebeğin ilk 24 ayı son derece risklerle dolu bir süreci ifade etmektedir. Bu süreç içerisinde geçirdiği hastalıklar ve kullandığı kimi ilaçlar konuşmasını etkilemektedir. Ebeveynler çocuğun sahip olduğu hastalıklardan kurtarılması için çabalar iken çocuğun bazı gelişimsel özellikleri akranlarından daha az gelişme göstermektedir. Konuşma geciken ya da tam anlamıyla geliştirilemeyen bir nokta olarak kalmaktadır. Özellikle nörolojik temelli bir hastalıkta çocuğun konuşma kasları direkt olarak etkilenmektedir. Etkilenen bu kaslar konuşmayı sekteye uğratır. Bazen kısıtlı konuşmaya; bazen ise engellenen konuşma biçimine dönüşmektedir. Ayrıca konuşmanın değerinin azaldığı, akıcılığının da bozulduğu bir süreci beraberinde getirmektedir.
Havale ve zatürre gibi ateşli hastalıklar da çocuğun konuşmasını doğrudan doğruya etkileyecek derecede olabilmektedir. Öte yandan konuşabilmenin ilk adımı duymaktır. Duymadan konuşmak, sesleri çıkarmak, kelimelere dönüştürmek ve o kelimelerden de anlamlı cümleler kurmak mümkün değildir. Bu sebeple konuşma yetisine sahip olmadan doğuştan ya da sonradan kulakların duymama durumu-sağır veya işitme kaybı olanlar- konuşmada problemlem yaşamaktadır. Böylesi bir durumda birey konuşmayı ya çok geç öğrenmektedir ya da hiç konuşamamaktadır. Konuşmayı öğrenen işitme kaybı olan birey, akıcı bir konuşmaya sahip olamamaktadır.
Konuşma doğuştan gelen bir özellik değildir.
Konuşma bir beceridir. Yaşam içerisinde öğrenilerek geliştirilen bu beceri insanın sosyal bir varlık olmasının getirdiği en önemli özellliğidir. Dil ve konuşma bozukluğu uzman ve terapistleri gecikmiş konuşma noktasında değerlendirme süreçlerinde çocuğun bir işitme kaybının olup olmadığını raporlar aracılığıyla saptamaya çalışır. İşitme kaybına sahip çocuklar için ayrı bir terapi süreci işletilir.
Konuşabilmek bir sürecin getirisidir. Konuşmak zaman içerisine yayılan bir kademeler eklentisidir. Dolayısıyla bir birey konuşmayı bir gün içerisinde öğrenmez. Öğrenmek bu noktada kademeli olarak ilerleyen bir sürece işaret etmektedir. Bir saatin arka plandaki mekanizması nasıl uyumlu çalışıyorsa konuşmak için insan bedeni ve organlarının da birbiriyle uyumlu çalışması gerekmektedir.
Herhangi bir aksama konuşmayı sonlandırabilir ya da başlamasına engel oluşturabilir. Kol-bacak koordinasyonu nasıl işliyorsa dil-dudak-damak-diş ve nefes koordinasyonu olmadan konuşma gerçekleşmez.
Öte yandan aile çocuğun konuşmasını etkileyen en önemli aktör olarak ortada durmaktadır. Konuşmak, bir ihtiyaçtır. Eğer çocukta konuşmanın bir ihtiyaç olduğu yaratılmaz ise çocuk konuşmaya gerek duymayacaktır. Çocuğun bedensel hareketlerle isteklerine yanıt vermenin çocuğun konuşmasında bir engel oluşturacağı bilinmektedir. Çocuk parmağıyla işaret ettiği her şeyi konuşmadan elde ettiğinde zamanla bunu alışkanlık haline getireceği için konuşma ya geciken bir konuşmaya dönüşecektir ya da akıcı konuşma gerçekleşmeyecektir.
Herhangi bir sağlık problemi olmayan bazı çocuklarda da gecikmiş konuşma görülmektedir. Çocuğun yetiştirilme biçimi, yetiştirildiği ortam, anne ve babanın çocuğa karşı tutum ve davranışları, kardeş sayısı, çocuğun gelişim sürecinde ailein ekonomik yapısının bozukluğu ve bütün bu durumların çocukta psikolojik derin yaralar açması konuşmasını etkilemektedir.
Çocuğun psikolojik baskı altında olmadığı, eğitimli anne ve baba tarafından eğitildiği bir ortamda çocuğun konuşma gelişimi daha verimli olmaktadır. Akıcı konuşmanın ilk şartı çocuğun psikolojik ve ruhsal bir korkuya sahip olmamasıdır. Korkuyu bu noktada çocuğun kendisi değil yetiştiği çevresel faktörler belirlemektedir.
Dil ve konuşma bozukluğu olan çocuklar kimi durumlarda aileleri tarafından aforoz edilirler. Bu sosyal dışlanma çocuğun arkadaş çevresinde de devam ettiği düşünülürse bir birey olarak konuşmasındaki engeli çevresi yaratmaktadır. Oysaki konuşmanın doğal bir süreç olduğu kanısı varsa geç konuşmanın, akıcı konuşamamanın ve hatta konuşamamanın da kimi durumlarda doğal nitelik taşıdığı bilinmelidir.